Meme Kanseri Riski 50 Yaşından Sonra Artıyor ~ Estetik - Burun Estetik - Dudak Estetik - Göğüs Estetiği - Burun Estetiği

Sigara kullanımının artışı ile akciğer kanseri birinci sıraya çıkmış olsa da meme kanseri kadınların en önemli hastalığı olmaya devam ediyor. 30 yaşından önce daha az görülen meme kanserinin görülme sıklığı ise 50 yaşından sonra artıyor.

İSTANBUL - İstatistikler, dünyada her yıl sekiz kadından birinin meme kanserine yakalandığını ve hastalığın görülme sıklığının giderek arttığını gösteriyor. Meme kanserine yakalanan kadınların yüzde 70’ini ise 50 yaş üzerindeki kadınlar oluşturuyor. İstanbul Hizmet Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Sertaç Demirel, ‘Yaşı 50’nin üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığının, yaşı 50’nin altında olanlardan 4 kat daha fazla olduğunu söylüyor.

Türkiye’de her 100 kadının 11’i meme kanseri riskiyle karşı karşıya. Ülkemizde her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanıyor. Memeyi oluşturan süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, kontrol dışı çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmeleri meme kanseri olarak tanımlanıyor. Hastalığın anne, kız kardeş ve teyze gibi yakınlarda bulunması, meme kanserine yakalanma riskini önemli ölçüde artırıyor. Op. Dr. Sertaç Demirel, diğer risk faktörlerini şöyle sıralıyor:

YAŞ İLERLEDİKÇE RİSK ARTIYOR
“‘İleri yaş büyük önem taşıyor. Öyle ki yaşı 50’nin üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50’nin altında olanlardan 4 kat daha fazla. İleri yaşın dışında, daha önce meme biyopsisi ile iyi huylu kitle tanısı, doğum kontrol hapı kullanmak, doğum yapmamış olmak, emzirmemiş olmak, adet görme süresi 40 yıl ve üzerinde olmak, şişmanlık ve yağlı beslenme ile alkol ve sigara tüketmek meme kanserine neden olabiliyor.”

RİSKİ AZALTILMAK MÜMKÜN
Op. Demirel, besinlerle alınan yağ oranı ile sigara arasında anlamlı bir ilişki gösterilmese bile A ve C vitamini alanlarla, düzenli spor yapanlarda meme kanseri olma riskinin azaldığını söylüyor:
“Alınan alkol miktarı ve maruz kalınan radyasyon ile de meme kanseri riskinin arttığını gösteren çalışmalar var. Şişmanlığın azaltılması, alkol ve sigaranın bırakılması, haftada 4 saat tempolu yürüyüş şeklinde hafif egzersiz yapılması, sebze ve meyvenin bol tüketilmesi gibi basit önlemler ile meme kanseri riski yüzde 30 ile 40 oranında azaltılabilir.”

MEMEDE ŞİŞLİK ÖNEMLİ BİR BELİRTİ
Op. Demirel, meme kanserinin belirtilerini ise şöyle sıralıyor:
Memede şişlik olması
Memenin genel olarak boyutunda veya şeklinde oluşan değişiklik
Meme cildinde kızarıklık, morluk, yara, damar genişlemesi, içeri doğru çöküntü, yaygın küçük şişlikler, portakal kabuğu görünüşü gibi noktasal çekintiler şeklinde değişikliklerin meydana gelmesi
Meme başı ve çevresinde renk ve şekil değişikliği, meme başında genişleme, düzleşme, içe çökme, yön değiştirme, kabuklanma, çatlaklar oluşması, yaralar çıkması
Meme başından gelen kanlı veya kansız akıntı
Koltuk altında görülebilen veya elle fark edilen ağrılı ya da ağrısız şişliklerin varlığı

ERKEN TANI HAYAT KURTARIR
Meme kanserinde de diğer kanser türlerinde olduğu gibi erken tanı ve tedavinin önemine değinen Demirel, dıştan muayenesi diğer organlara göre daha kolay olduğu için, takip programlarına uyulması halinde meme kanserinde erken tanı şansının fazla olduğunu vurguluyor ve erken tanı için atılması gereken adımları anlatıyor:

“Erken tanı içen yapılması gerekenler; kendi kendini muayene, doktor muayenesi ve mamografik takiplerdir. Genelde önerilen 20-30 yaş grubunun adet bitiminden sonraki günde kendi kendini muayene etmesi, 30-40 yaş grubunun kendisini muayene etmesinin yanında, doktor muayenesinin de 3-4 yıllık aralıklarla yapılması ve 40 yaş sonrasında bu muayenelerle beraber mamografinin de çekilmesidir. Ailede meme kanseri hikayesinin olması ve benzeri risk faktörleri bu takip programlarının daha erkene alınmasını gerektirebilir.”

ELLE MUAYENE İÇİN VÜCUDUNUZU TANIYIN
Op. Demirel’e göre, meme kanserinin erken tanısında önemli bir adım olan kendi kendini muayenede kadının vücudunu iyi tanıması gerekiyor. “Önce ayna karşısında gözlem yapılmalı, deride çekinti, renk değişikliği, kabuklanma olup olmadığına bakılmalı. Kollar yukarı kaldırılarak da farklılıklar bir daha değerlendirilmeli” diyen Op. Demirel, kendi kendini muayenenin püf noktalarını şöyle sıralıyor:

“Sağ meme için sol el, sol meme için sağ el kullanılır. Meme ucundan hayali olarak geçen dikey ve yatay iki çizgi yardımı ile meme 4 bölüme ayrılır. Her bölüm dikkatlice parmak uçları yardımı ile meme dokusu göğüs duvarı arasında sıkıştırılarak yapılan muayenede (banyo yaparken, göğüs duvarı sabunlu iken bu muayene daha kolay yapılabilir) ele gelen kitle aranır. Her ay yapılan bu muayeneler yardımı ile göğüs yapısını bilen kişi eline farklı bir yapı geldiğinde kolaylıkla bu ayırımı yapabilir. Çok uzun aralıklarla yapılan bu kontrollerde normal yapı hatırlanamayacağından ayırım yapmak zorlaşır.”

KORUYUCU CERRAHİ HASTA KONFORUNU ARTIRIYOR
Eskiden kanserli memenin tamamı veya bir kısmı ile eğer metaztas yapmış ise koltuk altı lenf bezlerinin de ameliyatla alındığını belirten Op. Sertaç Demirel, artık meme kanserinde koruyucu cerrahi uygulandığını vurguluyor ve tedavi süreci ile ilgili şu bilgileri veriyor:

“Erken teşhis konulursa meme ve koltuk altı lenf bezleri korunuyor ve bunların alınmasına gerek kalmıyor. Koruyucu cerrahinin hastanın yaşam konforuna bir çok katkısı var. Her şeyden önce kadınlar için önemli bir organ olan meme alınmıyor. Meme ve çevresindeki organların bütünlüğü bozulmadığı için meme kanserinde kadınların çok sık yaşadığı estetik ve psikolojik sorunlar yaşanmıyor. Ayrıca koltuk altı lenf bezleri alınmadığı için hastanın kolu şişmiyor ve hastanın kolunu tam randımanla kullanması mümkün oluyor.”

TEDAVİDE YÜZDE 95 BAŞARI
“Erken teşhisle ve 1 santimetrenin altındaki tümörlerde eğer koltuk altı tutulumu da yoksa meme kanseri yüzde 95 oranında başarıyla tedavi ediliyor. Erken teşhis konmuş, menopoza girmiş ve uygun tümör büyüklüklerinde ise hasta kemoterapiden bile kurtulabiliyor, sabah akşam bir ilaç içmeye dayanan hormonoterapi ile tedavi oluyor. Üstelik de bu tedavinin hiç bir yan etkisi yok.”
Kaynak